19 Kasım 2013

All About Eve & My Mother

Ben bu aralar deli gibi Gilmore Girls izliyorum.Rory lisedeydi basladigimda simdi universiteli oldu biraz havalandi sanki ama durulur diye bekliyorum.Universitenin ilk aylari ben de kendimi Einstein sanmistim ki genel matematik ten 05 alincaya kadar bir de o zaman BBG programi vardi ki bu da 05 Neslihan diye allahtan uzun surmeyen bir lakaba neden olmustu:)))

Gilmore kizlarinin haftada bir film gecesi var.Ozellikle yabanci bloglarda listeler halinde var bu.Ben de ne zaman film izlemek istesem ordan birsey seciyorum ve simdiye kadar beni hic yaniltmadi.Bu filmlerin en sevdigim yani icinde eski filmleri de cokca barindiriyor olusu.Boylelikle benim daha once hic duymadigim ama klasik olmus filmlerden haberdar olabilmem.
Bette Davis

Pazar aksami yine o listeden "All About Eve" filmini izledim.Siyah beyaz 1950 yapimi olan filmin yonetmenligini Joseph L. Mankiewicz yapmis.Filmin efsane oyuncusu Bette Davis.Filmde cok unlu bir tiyatro sanatcisini canlandiriyor.Dort kisilik bir gruplari var.Kendisi,oyunun yonetmeni olan sevgilisi,oyunun yazari olan Lloyd ve onun karisi olan Karen.Guzel bir dostluklari var.Film Margo'nun (Bette D.) hayrani olan Eve'in onlarin hayatina girmesiyle basliyor.Filmin bir yerinde figuran diyebilecegimiz kucuk ama ironik bir rolde Marilyn Monroe da oynuyor ve guzelligiyle goz kamastiriyor.Konusu biraz yesilcam hikayelerini andiriyor.Unlu olma istegi ve bu ugurda goze alinanlar bakimindan.Cok begenerek izledigim bu filmin ardindan biraz okuyunca Pedro Almodovar'in All About My Mother filmini bu filmden esinlenerek cektigini okudum.Filminde Eve'e cokca gonderme yaptigini ogrenince zaten aklimda olan bir filmi hemen izleyeyim dedim.Hakikaten bu filmi izlemeden once izleseydim cogu gondermeyi anlamayacakmisim.Bir kere Almodovar'in filmi anne ogulun All About Eve'i izlemesi ile basliyor diyebiliriz.Konu daha farkli ama cok fazla benzerlik de tasiyor.Tabiki kadin ve kadin olmayi secmis erkeklerin filmi.Zaten Almodovar filmi

  •  bette davis, gena rowlands, rommy schneider...
  •  aktrisleri oynayan tüm aktrislere
  •  oyunculuk yapan tüm kadınlara
  •  oyunculukta kadın olan tüm erkeklere
  •  anne olmak isteyen herkese
  •  "anneme"

diye bitiriyor.
Iki film de cok guzeldi.Almodovar yine harika muzikler secmis.Bu paylastigim onlardan biri filmin goruntuleri yerine N.G.'in fotolarinin oldugu klibi paylasicam.Cunku cok begendim.Muzik ise Senegalli Ismael Lo tarafindan seslendiriliyor sozler ilgimi cekti ben askla hayatla ilgili bir sey sanirken arastirinca dinle muslumanlikla illgili oldugunu ogrendim."melek gelip sorucak orucunu tuttun mu,dua ettin mi" diyecek gibi sozleri var.Cok guzel bir muzik,tadini cikarin sevgiler...

25 Ekim 2013

Volver - Julie & Julia

Selam

Bu sene kitap acisindan verimsiz film acisindan ise oldukca verimli bir yil geciriyorum.Malum gelirken cok kitap getiremedim yanimda.Bahane degil tabi de neyse bu konuyu es gecerek iyi olan tarafa geciyorum;)

Film izleme olayimiza bir sistem getirdik esimle.Filmleri sirayla seciyoruz artik.Soyle ki film izlemeye baslamadan once bir yarim saat hangi filmi izleyecegimizi tartisip anlasmalar yapiyorduk .Cunku O daha populer diyebilcegimiz biraz da vurdulu kirdili biraz science fiction diye tabir edebilcegim filmleri seviyor.Aslinda kendi alaninda cok iyi filmler de benim tarzim degil diye dusundugum izleyince de begendigim filmler bunlar.Star Wars serisini izledik,Star Trek ,Matrix  ve turevleri...
Izlemesem olmazmis gercekten begendim ama iste yine de kendimi buldugum filmler bunlar degil tabi...

Ben de yakaladigim ilk firsatta ona Ferzan Ozpetek ti Almodovar di... izletiyordum...

Simdi bir gun ben seciyorum bir gun O.Izleyince de bayiliyor:)Hele bu hafta iki guzel film sectim.

Biri Almodovar'in Volver i ki mutlaka ama mutlaka izlenmeli.Yine bir kadin filmi en sevdigimden.Penelope Cruz iyiydi ama favorim Carmen Maura . Bir de eminim izleyen herkes ayni seyi dusunmustur turklere turkiyeye cok benziyor kisiler,yerler ve yasanan talihsiz olaylar...



Bugun izledigimiz film ise Julie&Julia idi. Meryl Streep favori oyuncumdur zaten.Yine yakmis ortaligi.Gercek yasam hikayesinden filme aktarilmis.Julia Child ismini ilk kez duydum.Kendisi Amerikali esinin isi nedeniyle Paris te yasiyorlar bir sure sonra baska degisik ulkelerde de.Ama Paris te ascilik egitimi aliyor ve macerali bir surec geciriyor.Julia Child i Streep canlandiriyor ki filmden sonra youtube dan gercek Julia Child videosunu izleyince nasil guzel bir is cikardigini bir kez daha anladik.Bir de 30 yasina basmakta olan bir hanim kizimiz var zamaninda kitap yazmak istemis olmamis iste o da blog yazmaya karar veriyor.Julia nin tariflerini deniyor ve onlari aktariyor.Cok guzel bir filmdi cok begendikJulia nin yemek  kitabini da indirdik hemen ve sectgimiz en basit tarifimi olan krep i pazar gunu yapmaya karar verdik.Karisimin 2 saat beklemesi gerekiyormus!!! Hazirlariz cikar bir kosariz oyle ayarlariz artik:)

Yazimi Bon Appetit diyerek bitiriyorum izleyenler anlayacaktir;)

04 Ekim 2013

Bortone ve Polanski

Oncelikle gecen gun sevgili ladycellbiology nin tavsiyesi uzerine izledigim filmi herkese tavsiye ederim.Spoiler sayilmaz heralde cunku filmin konusunda bile yaziyor.Goren gozlerinin kendisinin neden oldugu bir kaza sonucu artik goremez hale gelmesi ve hayatinin tumden degismesini konu aliyor film.Aslinda acikli olur diye tereddutle yaklasmistim filme ama.Ama hic de bekledigim gibi olmadi.Aksine cok coskulu bir filmdi.Cok kez gulumsedim.Umut dolu bir film.Bir de okulda geciyor bayilirim okullu filmlere.Dedigim gibi mutlaka sevilecek bir film,izlenmeli.Ismini cismini suraya yaziyorum hemen:

Rosso come il cielo (Red like the sky)
Yonetmen:Cristiano Bortone

Bu arada film gercek hikayeye dayaniyor ve bol odullu...




ikinci olaraksa eskiden cnbc e de izledigim Gilmore Girls dizisine yeniden basladim.Icinde bol kitap,muzik ve film geciyor.Tabi elde defter izliyorum.Bolum bitince hemen playlist olusturuyordum.Cok sukur biri bunu daha once yapmis ben sadece playlistime ekliyorum.Neyse ilk bolumde de Rosemary's Baby filmi geciyordu Polanski'nin filmi.Bugun de oturdum onu izledim.Film baslayinca ilk on dakikasi tanidik geldi.Galiba daha once baslayip yarim birakmistim Nilufer de vardi cunku.Film cok eski cogu kisi izlemistir.Kult filmlerden.Psikolojik gerilim ve satanizmle ilgili.Filmden sonra Polanski'nin  karisinin olmesi ve daha bir cok tuhaf olay var.Filmin basinda ve sonunda calan muzik daha dogrusu ninnimsi cok meshurmus megersem suraya onu da ekliyorum.Ve gidiyorum,sevgiler...


16 Eylül 2013

The Hours

Bu sabah cok erken uyandik.Sevgili konferansa gidecekti.Sabah yedide onu yolculadim.Uyaninca uyumak adetim degildir.Ben de ne zamandir izlemeyi istedigim bir film olan The Hours 'u izleyeyim dedim.Hava firtinali yagmurlu tam film havasi olmasinin yanisira tam da boyle bir filmin havasi.
Film 2002 yapimi cogu kisi izlemistir.Kadro ise yildizlar geciti.Merly Streep,Julianne Moore,Nicole Kidman,Ed Harris...Zaten filmde Virgina Woolf'u oynayan Kidman bu roluyle Oscar i kapmis.Yalan yok filmde oynadigini biliyorum ama film basladigi andan itibaren kapilip gitmisim sonra dank etti ki ya Virginia  Kidman di ya diye.
Filmi anlatacak degilim.Ama bana yalniz olmadigimi hissettirdi,en depresif anlarimda bir deli olmadigimi ya da olsam bile benim gibi insanlar oldugunu hatirlatti.Yasamimi hatirlatti.An da kalmanin mutlulugunu.Ve kucucuk seylerin hayatimizda ne buyuk travmalara yol actigini.Belki de tum hayatimizi o travmaya ragmen yasamaya calistigimizi.Bazi kisilerin bazi seyleri buyuttugunu ama bunun elinde olmadigini.Tum mutsuzluklara ragmen farkinda olmanin derinligi.Ve bence filmin daha dogrusu Woolf'un -cunku bu film  iki kitabin karisimi gibi Mrs.Dalloway ve M.Cunningham 'n Saatler kitabi- soyledigi soz :

                  "Insanlar boyledir iste.Birbirleri icin hayatta kalirlar."

Filmin muzikleri ise beni ilk dakikadan itibaren ele gecirdi.Zaten adam ilahmis.Philip Glass.Gec kesfedisimin vermis oldugu etkiyle uc saattir dinliyorum.Mutlaka dinlenmeli youtube a The Hours soundtrack yazin ve keyfini cikarin.

Ve filmde en sevdigim karenin fotosu da budur.Olu kusun yanina uzanan Virgina...





***bir de baska bir bilgisayardan yaziyorum turkce karakter yok.sinir oldum.

05 Eylül 2013

Narsisizm İlleti



                            
   



Bu güzel eylül gününden merhaba!

Eskiden yaz bitti diye üzülür hiç sevmezdim eylülü  hatta ağustos sonunu dahi.Ama sanırım yazlıkta değilsen yaz pek de güzel olmuyormuş.Doğum günümden sebep temmuz sevgim hiç değişmese de artık ikinci sıraya eylülü alabilirim.Bir de japonca kursumun da başlayacak olması buna sebep olmuş olabilir.Japonyada sekiz ayımı bitirmişken sekiz kitap ancak okuyabilmiş olmanın vermiş olduğu hüzünle son okuduğum kitaptan bahsetmek istiyorum.Bu kitabı İstanbul'dayken almıştım ama okumamıştım.Annemden rica ettim koliye koydu gönderdi,sağolsun.
Kitabın tam adı 
Asrın Vebası: Narsisizm İlleti 
"Ben Nesli" diye bir kitap vardı onun yazarı ve başka bir yazar daha ortaklaşa yazmışlar.Kitap onyedi bölümden oluşuyor.Narsisizmin tanısı,sebepleri,yayılması ve tedavisi gibi bölümler bunlar.Aslında daha çok Amerika'daki araştırmalara göre yazılmış ama ülkemize de büyük ölçüde uyuyor.Zira küçük Amerika yolunda büyük özentilerimiz var.Bu kitapta insan büyük ölçüde kendini sorgulayabiliyor.Hatta sarsılabiliyorsun farkında olmadan yaptığımız davranışlar aslında biraz narsisizm içerebiliyor.Ben kendi adıma çok dersler çıkarmış olmayı umuyorum.Altını çizdiğim çok yer var ama özellikle tüketim ve çocuk yetiştirme konularında.

#Yakın ilişkiler egoyu kontrol altında tutar.
#Kendini keşfetmenin iç gözlem,disiplin ve bazen de derin huzursuzluğu kapsayan kimi yolları da zordur.Kendini keşfetme,kenini ifade etmeye benzer gibi görünür-örneğin ,her ikisi de bireyselliği vurgular.Bununla birlikte kendini ifade etmek çok daha kolaydır.Tek yapmanız gereken kendinizden söz etmek ,dikkati kendinize çekmek ve zaman zaman da kendi reklamınızı yapmaktır.(Kitap bu durumu onaylamıyor:)
####Çocuklara davranışlar konusunda

1.Hayır deyin ve kararlı olun
2.Çocuğunuza çok fazla yetki vermeyin
3.Küçük bir çocuğa,"...ister misin?" sorusunu idareli kullanın
Seçim yapmaktan keyif alıyor ama bedelini ödemeleri gerekmiyorsa,istedikleri her şeyde hak iddia eden bir tutum geliştirebilirler.
4.Çocuğunuza rekabet ve kazanmakla ilgili nasıl mesajlar verdiğinizi dikkatle gözden geçirin.
5.Çocuğunuza ne kadar harika olduğunu ilan eden bir şey almadan önce iki kere düşünün.

Anladım ki bu post epey uzayacak:)Kitaptaki istatiksi bilgiler ve aşırı örneklemeler dışında kitap gayet akıcıydı.Öğrenecek ya da hatırlanacak çok şey var,bence okunmalı.Sevgiler...


Kitabın Orjinal Adı: The Narcissism Epidemic
Yazarı: Jean M. Twenge & W. Keith Campbell
Yayınevi: Kaknüs Yayınları
İlk basım 2010 bende de ikk basım
İngilizce aslından çeviren: Özlem Korkmaz
420 sayfa

19 Ağustos 2013

Burası tekin değil





                  


Bu kitap bana Berrakcığımın yolladığı paketten çıktı.Ben yazarın varlığından bile habersizken yazarımız çoktan Sait Faik Hikaye Armağanı'nı kapmış bile.Yalnız bu kitabıyla değil de " Bazen Hayat" kitabıyla almış ödülünü.Şu anda iki kitabı var zaten.
Kitap nasıldı dersek.Dili çok güzeldi,hiç zorlamıyor,akıyor.Konular da güzel hayatın içinden bize değen şeyler.Asla bir ajitasyon olmadan tüm olağanlığıyla aktarılmış ve bu yüzden güzel.
İçinde yirmiyedi kısacık öykü var.Tam Sait Faik ölçülerinde.He ama ikinci kitabını okur muydum bilmiyorum ödül aldığı için merakımdan belki.Yine tanışmış olmaktan mutluyum.

Kitabın adı: Burası tekin değil
Yazarı:Sine Ergün
Yayınevi: Can 
İlk basım tarihi:Yitik Ülke Yayınları 2010
Bende ki de ikk basım Can Yayınları
85 Sayfa   


14 Ağustos 2013

Kapıyı çalan kim



                                
                               


Bir dost insan hayatında ne kadar önemlidir.Bunu her gün onunla telefonda konuştuğunuzda,çat diye buluşuverdiğinizde pek fazla düşünmemeniz normaldir elbette.Çünkü zaten hep oradadır.Kalk gidelim dersiniz,dışarı çıkarsınız.Gel bize bir kahve içelim dersiniz,oturur içersiniz.Ulaşmak kolaydır.
Ama benim gibi uzaklardaysanız.Dostlarınızın hayatlarını uzaktan izlersiniz.Teknoloji sayesinde uzaklar yakın olsa da anlatılan olaylar demlenince öğrenirsiniz.Saçları uzar belki kahkül kestirirler belki boyarlar.İnternetten görürsünüz.Birileriyle tanışırlar,çocukları olur hep uzaktasınızdır.
Ama birden kapı çalar.Eşinizle öğle yemeği yiyorsunuzdur.Bir paket gelir ismi görmeye hacet kalmadan  yazısından tanınır dostun eli.
İçindense umut,sevgi,aşk,dostluk,destek ve sayamadığım ama mutluluktan ağlatan duygular çıkar.
İçindeki her bir eşya binbir incelikle donanmıştır.Okunan her bir cümlede kilometreler kısalır kısalır.Bir bakmışsın yanyanasındır.Hafif serin bir eylül akşamında-ki bu onun ayıdır- göz kırpan yıldızların altında sohbet etmektesin.O sana muhteşem kara gözleri ile olanı biteni heyecan içinde anlatmaktadır.Bulut bulut parmaklarına bakarsın.Sonra baykuş dövmesine bakarsın.İçinden bu kız tam bir romantik dersin bu çağa çok fazla.
Sonra geçmişe gidersin on sene öncesine umutsuz gençlik günlerine.Sınavlarla karartılan kalplere.Buna rağmen umutla atan kalpleri ile yokuş aşağı inen iki esmer kıza gider gözler.Kulağın teki onda teki Candan da.O dönemler hayatımın fon şarkısı Gamsız Hayat. Kaset kapağının mis kokusu hala burnumda.Ergenlikte kalbimizde dert büyüteci oluyor heralde bir hüzün bir hüzün.Kahkahadan çok hüznü paylaştıklarımız daha derinlerde hep sanki.
Sonra hüzünler yerini yeni heyecanlara bırakıyor.Okullar,aşklar değişen yaşamlar.İşte bir gün bir bakıyorsun kapını çalan o değil artık kendinsin.Ondaki sen gelmiş.Ne vermişsen onu veya daha fazlasını almışsın.Elime ulaştığını söylediğimde "galiba hep kendi sevdiklerim koymuşum" dedi.
Bilmiyordu ki uzun zamandır sevdikleri,sevdiklerimdi.Teşekkür çok hafif ama yine de çok sağol dostum! 

Bu yazıyı yazmama sebep sensin.Ama sen de biliyorsun senle beraber ailem haline gelen tüm dostlarıma teşekkürler.Beni hiç yalnız bırakmadığınız için.

##Yazıda hiç bir bütünlük olmadığını hissediyorum:)Bir daha okuyup herhangi birşeyi değiştirmek niyetinde de değilim ama.Tüm içtenliğime söylüyorum dostlarınızın kıymetini bilin.Sevgiler....


06 Ağustos 2013

Kendine ait bir oda



Bu kitabı sanırım iki sene önce almıştım.Geçen gün bazı kitaplarımı annemden istedim.Woolf da elbette seçilmişler arasındaydı.
Aslında Woolf okumaktan her zaman korkmuşumdur.Bir kaç kez başlayıp yarım bırakmıştım hem bunu hem de Mrs.Dalloway'i.Ama bu sefer çok iyi gitti.Bu kitapta neyi anlatıyordu?
Bu kitap tarih boyunca kadınların neden erkekler kadar kalıcı ve dahiyane eserler bırakamadıklarını sorguluyor.Ve bunu şu yöntemle yapıyor: Shakespeare'in kız kardeşi de aynı yetenekte olsaydı çevresel şartları onun bu yeteneğini ortaya çıkarmasına izin verir miydi?" sorusunu sorarak.
İlk baskısı 1929 yılında yapılmış bir kitabın değindiği kadın sorunlarıyla 2013 senesinde ülkemizde ve dünyada kadının hala erkekle eşit düzeye gelememesi gibi bir çok olumsuz durumun var olması oldukça üzücü.
Okurken kendinizi,yaşamınızı oldukça fazla sorguluyorsunuz.Zaten kartlara basılmış meşhur sözünü de bu kitapta söylüyor.


"Para kazanın
 Kendinize ait ayrı bir oda ve
 Boş zaman yaratın."

Özellikle yazar,şair olmak isteyen kişilerin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum.Ama sırf bilinçli bir kadın olabilmek için de mutlaka okunması gerek.Çok doğru tespitler var tabiki de Woolf bir deha.
En sevdiğim satırsa aşağıda:

"Kadınlar yüzyıllardır, erkek görüntüsünü gerçek boyutlarının iki katında gösterebilen enfes bir güce sahip büyülü birer ayna görevini yerine getirmişlerdi."

Sarı sıcak bir günden sevgiler...


Kitabın adı: Kendine Ait Bir Oda
Yazarı: Virginia Woolf
Yayınevi: İletişim
İlk basım tarihi: 1929 The Estate of Virginia Woolf Onk Ajans Ltd.
Bende ki İletişim Yayınları 12. Baskı

14 Haziran 2013

Lal Masallar



Bu kitapta üç ayrı hikaye vardı.Hikayeler hep masal tadındaydı.Her hikayede ikişer ana karakter vardı.Bunlardan biri de muhakkak laldi.
İlk hikaye "Azer ile Yadigar" idi.(Hikayeleri anlatmayacağım sadece altını çizdiğim bazı satırları paylaşacağım.)

## "Her yürek ses veren bir uçurumdur zaten.Belki kendi yüreğine dayanır kulağın.Duyarsan eğer, sahiden duyarsan, bundan sonra daha iyi olursun.Lakin herkes kendi uçurumunu yüreğinde taşır kızım.Boşuna gelmişsin dağ doruklarına."

## "Lakin saz tutan parmak,tetikten ırak olur."

## "Tanrı kullarına ne sırlar vermiş ağalar.Bir bakışta kimse kimseyi kolay kolay anlayamaz."

## "Her şeyin bir yüreği vardır.Dağın,taşın,ırmağın.İş onu bulmaktadır."

Murathan ile Selvihan ya da Bir Billur Köşk Masalı

## " Semah göç tutmak gibiydi.Bir yurttan sökün etmek gibiydi.Uzun yollar,uzun diyarlar,ulu sevdalar gibiydi.(Dünya mı gurbetti? ahiret mi?) Hayat gibiydi semah.Tüm bir hayat..."

Ulak ile Sadrazam

## "Biliyorum ki, kötülüğün gücü sonunda sahibine dayanır.Kötülüğün sınırları o kadar geniştir ki, gün gelip içine sahibini almamazlık edemez.Kendi kötülüğüyle baş edebilen hiç kimseyi tanımadım,tanımıyorum.Mutsuzluğun,kötülükle çok yakın ilişkisi olduğunu da biliyorum."



Kitabın adı:Lal Masallar
Yazarı:Murathan Mungan
Yayınevi:Metis
İlk basım tarihi:1989 Remzi Kitabevi 
Ben 13. Basımını okudum (2011)
126 sayfa

Bu kitabı bana Ebrucuğum hediye etmişti geçen sene doğum günümde.Tam da Japonya ya ilk kez geliyordum.Türkiye'ye dönerken kitabı burada bırakmıştım.Nasılsa geri geleceğim diye.Okuması bugünlere nasip oldu.


30 Mayıs 2013


Ayfer Tunç'un "Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi" adlı romanını yeni bitirdim.Ve taze taze yazmak istedim.

İçinde yüzlerce karakter barındıyordu.Bu karakterler kendimizden,akrabalarımızdan veya çevremizden insanlardı.Kimileri baştan beri deliydi,kimileri sonradan delirdi belki de en deli olanlar normal gözükenlerdi.

Kitap bu karakterlerin hayatına değinirken hastanenin Başhekimi Demir Demir'in bu 'deliler evinin' tarihçesini yazma isteğini ve bu yoldaki çabalarını anlatırken Ayfer Tunç onu da içine katarak bu tarihi çoktan yazıyordu bile.

Karakterlere değinirken Türkiyenin yakın geçmişinden de bahsediyor yazar.Ama bunu bilgi verici bir tarz da değil olayların kişiler üzerindeki sonuçlarından yola çıkarak yapıyor.Bu da bazı sol çevrelerce,solcu gezinen yazarın önemli tarihi olaylara suya sabuna değmeden bahsetmiş olduğu için eleştiriliyor.
Benim fikrime göreyse bu bir tarih kitabı değil ve çok okunan bir yazar bunlardan en azından bahsederek belki olaylardan hiç haberi olmayacak insanları konuyu araştırmaya şevk edebilir ki bu bence önemlidir.

Yazarın dili çok anlaşılır ve akıcı bir usluba sahipti.Karakterlerin bu kadar çok olduğu bu roman zaten ağdalı bir dile sahip olsaydı okumak zor olabilirdi.

Ayfer Tunç'un bilgi birikime hayran kaldım.Okurken öğrenmeyi çok severim ve yeni pencereler açtı bana.Okuduğum ilk kitabıydı ilerleyen zamanlarda diğer kitaplarını okuma isteğini oluşturdu içimde.

Bu kitabı temin edebilmemi sağlayan Serrose'a teşekkürü borç bilirim:)

Kitabın adı:Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi
Yazarı:Ayfer Tunç
Can Yayınları
İlk basım tarihi:2009
Ben 5. Baskısını okudum (2011)
530 sayfa

30 Nisan 2013

Nisan Özeti

Az önce Nadine Labaki nin ikinci filmi olan "Where do we go now" filmini izledim.
İlk filmi olan Caramel i de çok beğenmiştim ama sanırım bu filmi daha çok sevdim.Din ayrılıklarına kadın gözüyle bakıp ona göre çözümler bulan müzikleri de çok keyifli olan bir filmdi.Laleninbahçesi blogunda Lale Abla mutlaka izleyin demişti de oradan görmüştüm.Geçen gün de Kiki's delivery service i de yazmıştı sayesinde Miyazaki ye sardık :)


Filmler dışında ise İstanbuldan çok sevdiğim arkadaşım geldi.Biz üniversiteden arkadaşız biz Taksim Beyoğlu gezerken kendisi Japon dili öğrenip aikido ya gidiyordu.Bense o kadar ilgisizim ki yav arkadaş bana da bir kelime öğret demişliğim yoktur.Ama kader işte,buraya taşınacağımızı öğrenir öğrenmez gelicem yanınıza dedi ve burda 4.ayımızda geldi bizi çok mutlu etti.

Şimdi Japonya da büyük bir tatile girildi onun için kurs kapalı haftaya çarşambaya kadar.Aslında çok çalışmam lazım ama bugün hava nasıl kapalı yağmurlu.Tam film izleme havası:)

Sevgiler...




05 Nisan 2013

Higashiyama Park

Bugünlerde japonca okulu tatilde.O yüzden genelde evdeyim.Ama iki gündür hava çok güzel.
Benim de hem marketten birşeyler almam gerekiyordu hem de çıkmasam bu güzel havaya haksızlık olur diye attım kendimi sokağa.Önce postahaneye gittim kart attım dönüş yolunda da küçük prensli fotomuzu çektim.
Sonra doğru Higashiyama Parkına gittim.Aslında buraya geldiğimden beri hep aklımda,etrafında yürüyüş yapıyorum ama içeri girmiyorum.Eşimle geliriz diye.Ama dün artık dayanamadım bir bilet aldım içeri girdim.İyi ki de girmişim harika vakit geçirdim.
Çok büyük bir park burası.Hem hayvanat bahçesi hem botanik bahçesi.
Valla türlü türlü canlı gördüm.Hepsi hayrete düşürdü beni.Ama üzüldüm de koca koca hayvanlar daracık yerlerde.



Ama beni en çok heyecanlandıran kesesinde yavrusuyla kanguru görmek oldu.




Bu güzel hayvanları geçince arkada gül bahçesi var klasik güller sanırım daha açmamıştı ama burada hayatımda ilk kez gördüğüm muhteşem güzellikte ağaçlar gördüm.Hele bir alan buldum kendime çılgın çocuk kalabalığından uzakta resmen cennetten bir köşe.Allahım dedim sırf şu ağaçların altına uzanayım diye bile beni buralara gönderdiysen teşekkür ederim sana.


Geri dönüş yolundaysa bir kez daha japon çocuklarının ne kadar şanslı olduğunu düşünerek parktan ayrıldım.

03 Nisan 2013

Damdan düşer gibi yazmak

Lolita yı bitirmekte çok zorlandım.Söylenecek çok şey var belki ama sadece şunu diyebilirim.
Nabokov okumak çok zevkli ama Lolita yı değil.

Buraya geldiğimden beri daha çok film izler oldum.Evdeki tv youtube a bağlanabiliyor ee ben de japon tv kanallarından birşey anlamadığım için genelde youtube a türk filmi diyip aratıyorum artık moduma göre ne denk gelirse izliyorum.Geçmişte zamansızlıktan ya da başka sebeplerden izleyemediğim filmleri bu vesileyle de görmüş oluyorum.

Mesela Okan Bayülgen in Kanalizasyon filmi tv karşısındaki tavrımıza süper bir eleştri,çok güzeldi.
Diğer bir film bunu tam olarak babaanne modunda izledim bir yandan dolma sarıp bir yandan filme bakaraktan İlk Aşk filmi hani Çetin Tekindor lu Vahide Gördüm lü.
İzleyim izlemeyeyim diye düşünürken kendimi içinde buluverdiğim Romantik Komedi filmi.
Sinem Kobal, Sedef Avcı filan oynuyor.Meğer dünyadan haberim yokmuş ikincisi çekilmiş.Ben çok beğendim çok eğlenceli bir film olmuş.İkinci henüz youtube da yok maalesef :(

Geçtiğimiz pazarda çıtayı yükseltip festivalli oscarlı bir film izledik:Sideways
Evlenmek üzere olan bir adamla boşanmış ama karısını unutamamış bir adam evlilik öncesi beş günlük arabayla seyahate çıkıyorlar.Bol diyaloglu sorgulamalı bir film ama en çok da şaraplı bir film.İzlerken eşimle durdurup not bile aldık buna bakalım bu şarabı soralım diye.Japonya da ucuz olan tek şey galiba içki.

Kitap konusuna gelince ise annemden Ece Temelkuran ın son kitabını istemiştim o da sağolsun gönderdi salçalarımla birlikte.Ne kitapsız ne salçasız.Çok şükür kitap çok güzel gidiyor o kadar yol katettiğine değiceğe benziyor benim açımdan.

Japonca kursunda ise ilk adım bitti.Hiragana ve Katakana yı öğrettiler 50 60 da kelime.Adımı ve nereli olduğunu söyleyebilme.Bir de sayılar ve saatler.Ama asıl birinci sınıf nisan 15 te başlıycak kısmetse çok mutluyum.

Bir de bu ay İstanbul dan misafirlerimiz geliyor.Mutluyuz mutlu:))

Daha pazartesi Serrose daha blog yazmıycam galiba dedim şimdi de tam dizi izlemeye oturcaktım birden yazasım geldi.Öpücükler sevgiler...

02 Mart 2013

Geçmiş iki yılın kitap ve film dökümü

Burada günler Sergül ile tanistigimdan beri cok daha iyi gidiyor bol aktiviteli bir haftayi geride biraktik.Ama ben bu yaziyi kendime not kalsin diye yazicam.Yanlarda nasil sekme yapildigini bilmedigim icin 2011 ve 2012 de okudugum kitaplari bu yazida bir araya getirip onlari ordan kaldiricam ve nihayet yeni senenin ucuncu ayinda 2013 okuduklarım izlediklerime yer vereceğim. Buradan başka bir yere not almadım çünkü onları:)

Şimdi gelelim

    2011 okuduklarım


Mihail Şolohov : Durgun Don
Seray Şahiner : Hanımların dikkatine
Ayşe Kulin : Veda
Aykut Oğut : Evrenden torpilim var


2011 de izlediklerim


Limitless
Gişe memuru
Aşk ve Devrim
Gelecek uzun sürer
Hanna
Dedemin insanları
Entelköy Efeköy'e karşı
Immortals
Paranormal Activity 3
Dark blue almost black
Cinema Paradiso
Behzat Ç.
Furry vengeance(Tüylü Bela)
Midnight in Paris
Cafe de flore
Bir zamanlar Anadoluda
Norwegian Wood
La Seperation
Paris'te son tango
Çoğunluk
Yazgı
My life without me
Desperado
Harry Potter and the deathly hallows
Caramel
İncir reçeli
Hangover 2
Little miss sunshine


2012 OKUDUKLARIM

  • Murathan Mungan:Yedi kapılı kırk oda
  • Agatha Christie:On küçük zenci
  • Amin Maalouf: Doğunun Limanları
  • Sibel Oral:Zayi
  • Murathan Mungan: Şairin Romanı
  • Murathan Mungan:Çador
  • Yekta Kopan:Bir de baktım yoksun
  • Ece Temelkuran: Ağrı'nın Derinliği
  • Barış Bıçakçı:Bizim büyük çaresizliğimiz
  • Peyami Safa:Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
  • Tezer Özlü:Kalanlar
  • Göğü Delen Adam
  • Peyami Safa:Yalnızız
  • Salinger:Çavdar Tarlasında Çocuklar
  • Yıldız Silier:Oburluk Çağı
  • Sema Kaygusuz:Karaduygun
  • Ahmet Ümit:Bir ses böler geceyi
  • Yeraltından Notlar
  • Elif Şafak:Araf
  • Madam Bovary
  • Ahmed Hilmi:Amak-ı Hayal
  • Hakan Günday:Piç
  • Nihat Behram:Ser verip sır vermeyen bir yiğit
  • Darwin ve Evrimin bilimi
  • Nazlı Eray:Uyku İstasyonu
  • Suç ve Ceza

2012 DE IZLEDIKLERIM

  • Pais-Manhattan
  • A Seperation
  • Before Sunrise
  • Before Sunset
  • Arthur
  • Bizim büyük çaresizliğimiz
  • Nar
  • Coco Chanel
  • Yeraltı
  • Amelie
  • Denizden gelen
  • Azraili Beklerken
  • Cıngan(çingene)
  • Çınar Ağacı
  • Karanlıkta Kalanlar
  • Akasyalar
  • Dipnot
  • Devrimden Sonra
  • Hugo Cabret
  • The Artist
  • Dersim'in kayıp kızları
  • Zenne
  • Aşk tesadüfleri sever
  • Press
  • Vay arkadaş
  • Bahoz



26 Şubat 2013

Güzel şeylerin başlangıcı

Dün herhalde Japonya da ki hayatımın en güzel günüydü...
Geçen hafta Serrose 'un blogundan duyduğum Japonca Okuluna yazılmıştım.
Dün de okulun ilk günüydü.Önceden Serrose a da mail attım ben gelicem tanışalım mı diye,onunla da tanışacaktım.
Pazartesi öğlen düştüm yollara bizim evden kurs yedi metro durağı aslında 20 dakika falan sürüyor biliyorum ama biz de aile geleneğidir bir işi erkenden yapmak piknik için bile saat 7 de hazırola geçmiş bir aileyiz:)
O yüzden kursun başlamasına yarım saat kala ordaydım.Tabi ki en ürkek halimle geçtim sınıfıma oturdum hoca adımı sordu sana nasıl hitap edelim dedi ve Nesuri gibi bişey çıktı oraya Japonlar l harfini söyleyemiyor pek.


Serrose 12.30 13.30 arası gönüllü Japon hanımların pratik yapma fırsatı tanımak için çay saati yaptıklarını söylemişti O da orda olucaktı.Kulağıma bir sesler geliyor ama çekiiyorum da şimdi tek kelime bilmiyorum kadınlar birşey söylerse diye şöyle parmak uçlarımda yürüdüm geri döndüm hemencecik sınıfıma.Bu arada sınıfa da diğer öğrenciler gelmişti ilk gelen Endonezyalı bir kadındı Japonca konuşuyormuş ama yazmayı öğrenmeye gelmiş eşi Japonmuş.
Sonra Amerikalı bir amca geldi.O sırada Serrose gelip ben buldu:)Gönüllülerin yanına gittik tabi herkes birşeyler soruyor Serrose da tercüme etti rahattım o yüzden çay ikram ettiler falan değişik güzel bir deneyimdi.Çıkışta buluşmak için sözleştik,ders başladı.Başlayınca da Peru lu bir kız geldi ve toplamda dört kişi oldukAynen ilkokul öğrencisi gibi resimlerle,hece tabloları,çizgi çalışması gibi harf çizimleri ile dopdolu muhteşem iki saat geçirdim.

Sonra Serrrose benden bir saat sonra çıkıcaktı onu bekledim.Çıkınca acıkmıştık çok güzel bir yere yemeğe gittik gerisinde olay koptu zaten konuş konuş harika vakit geçirdik yani en azından kendi adıma geçirdim diyeyim:))
Sonra da onun meşhur mağazası Loft a gidip kendimizi kaybettik...
Kendimi uzağında uzağı bir yerde değil de sanki Kadıköy,Beyoğlu nda gibi hissettim bunun mutluluğunu anlatabilmem imkansız sanırım.Aynı zevkleri paylaştığım çok sıcak bir insanla zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile.Eve dönerken keyiften dört köşeydim bir de üstüne eve geldiğimden İstanbul dan dostumun göndermiş olduğu mektubu da görünce dedim bugünü bayram ilan ediyorum:)
İşte dün böyle güzel bir gündü...

15 Şubat 2013

DEFTERLERİM

Gezip gördüğüm yerleri taze taze yazmazsam hem unutuyorum hem üşeniyorum.Buna bir de blog yazmadığım zaman diliminde edindiğim defterler tutma alışkanlığım sebep oldu sanırım.
Çok güzel defterlerim oldu.Bunlardan bir tanesi sevgili Baykuş Gözüyle 'nin hediye ettiği defter ki ona izlediğim filmlerin konularını oyuncularını ve yönetmeninin filmografisini yazıyorum.Daha çok az doldu ama yavaş yavaş ilerleme gösteriyorum.İlk sayfasını da boş bıraktım.Tifanny de kahvaltı yı izleyince yazmak için.

İkinci defterim canım dostum Nilu'nun ben buraya gelmeden bana hazırladığı kırtasiye çeyizimden bir parça:) Ona da gezilerimi yazıyorum,biletleri,reklamları,faturaları kısaca gördüğüm yerleri hatırlatacak ne varsa.






























Yine Nilu'nun hediyesi olan ya da daha doğru bir söyleyişle hediye ettirilmiş olan bir defter:)
Çünkü ne zaman ona gitsem bu defteri elime alır ya bu defter çok güzel ya sen bunu nerden almıştın gibi cümlelerle onu taciz ettim:))Ve beni uzaklara göndericek olmanın da etkisiyle bu defterin sahibesi oldum:)))Ve onu "en değerli anlar" defteri yapıp ilk maddesine de bu defteri Nilü den aldığım an diye yazdım:)

Bu arada bu bildiğin defterler yazısı oldu Baykuşumun vardı böyle bir yazısı,çok güzeldi.Madem başladım devam ediyorum o halde.

Bir başka defter de bu beyaz defter.Bunu Beşiktaş Kabalcı dan almıştım.Pakette olmadığı için biraz kirliydi çok az bi indirim koparmıştım:)Bunu da 2013 günlüğü yaparım demiştim ama aman aman da yazmadım maalesef.

Bunu da dergi vermişti internetten,kitaplardan oradan buradan duyduğum kavramları,olayları kısaca not aldığım benim mini ansiklopedim:)

Bunu da 6 Ocak ta buraya gelirken ağlak gözlerle kapanmak üzere olan D&R dan uçakta kafamı dağıtsın diye aldığım Ekin Atalar ın kitabı ve sanırım Elele dergisinin hediyesiydi.Bu ajandaya kısaca o gün ne yaptığımı yazıyorum.Geçen sene de cnbc e dergisinin verdiği ama bana yine Nilünun aldığı-farkediyorum ki baya nemalanmışım nilu den- ajandayı bu şekilde kullanmıştım doldukça çok güzel oluyor:)

Ve son olarak buradaki harcamalarımızı yazdığımız hesap defterimiz bunu da ben tutuyorum:)

Bu da böyle bir defter yazısı oldu böylelikle ilerde kaybolurlarsa anısı kalır hiç değilse

Not : Bu yazıyı dün 14 şubat öğleni yazmıştım dün akşam sevgiliden tam üç tane defter hediyesi geldi:) Çağırdım galiba bu yazıyı yazarak:)Bakalım onlar nelerle dolucak.Sevgiler efendim:)















04 Şubat 2013

Yeniden Merhaba

Bu kadar uzun süredir yazı masasına oturamayışım elbette öylesine değildi.
Hayatımda öyle büyük değişikler oldu ki hepsi beklediğim şeylerdi.Nasıl ki bir anne de çocuğunu sevgiyle sabırla bekler ama doğum yine de sancılı olur benimki de öyleydi işte.
Kına,nikah,düğün ve balayı her şey tahminlerimin çok ötesinde güzeldi.
Şimdi bir aydır Japonya' dayım.Bakalım bundan sonra neler olacak,buraya not düşmek istiyorum bundan sonrasını:)

Dün burada shinto inancına göre bahar bayramıydı.Çok güzel bir geçit töreni yapıldı.
Oradan bir fotoyla bitiriyorum postumu.Sevgilerimle...