30 Temmuz 2012

Tokyo-Book Off

Nasıl anlatsam nereden başlasam bilemiyorum ama bir kitap aşığı olarak galiba ilk olarak yine tesadüfen bulduğumuz kitapçıdan başlayacağım anlatmaya.Cuma günü Tokyo merkez istasyonuna 3 durak mesafede bulunan hostelimize yerleştik ve nereye gidebileceğimizi sorduk.Onlarda gençlerin genelde Shibuya ya gittiğini söyleyince vurduk kendimizi Shibuya sokaklarına.Aynı bizim Beyoğlu:)Önce karnımızı doyuralım dedik ve girdik suşi yapan bir mekana.İstanbul'da Japon Kültür Merkezi'nin altındaki restaurantta yemiştim daha önce.Ama burada tabiki çeşit çok daha fazlaydı beğendiklerim de oldu ama wasabi denilen acı sos beni mahfediyor.Sevgilimse sanırsın anne sütü yerine suşiyle beslenmiş bir iştahla yiyiyor ki:))




Derken gezimize devam ettik mağazaları dolaştık ve 2. el kitap satan nam-ı diğer sahaf dükkanı bulduk ama baya büyük.Ve burada sevgilime kalp krizi geçirtecek kitaplar bulduk.Kendisini fantastik edebiyata adamış olduğundan bulduğumuz birinci basımTolkien ve Rowling kitaplarının hard cover versionları gözlerini yuvalarından fırlattı çünkü kitaplar hem kullanılmamış tazelikte hem de ucuzdu.



Bense çok önemli bir karar aldım burada bilmiyorum nereye kadar gider ama gitmesi şart.Elimdeki Murathan Mungan'ın "Yedi kapılı kırk oda"sı bittikten sonra türkçe kitap okumaya uzunca bir süre ara verip ingilizcemi geliştirebilmek için hep ingilizce kitap okuyacağım.Bu kararıma destek olmak amacıyla sevgilim hemen bana kitap seçtirdi.Tabi ingilizcem süper olmadığı için daha çok çocuk kitaplarıyla başlayacağım bu işe.Gerçi seçtiğim kitaplardan ikisi ne kadar çocuk kitabı gibi dursa da okumaya başladığım "Where the mountain meets the moon" gayet mistik havası olan bir kitap.Yazarı Grace LİN.




İkinci kitabım ise tam bir çocuk kitabı "Little House on the Prairie" emin olmamakla beraber eskilerde izlenen küçük ev dizisinin kitabı sanırım.










Üçüncü kitabım ise siz bloggerlardan tanıdığım ama daha önce hiç okumadığım Isabel Allende'nin "The house of the sprits" yani Ruhlar Evi filmi de varmış.Artık bakalım ne zaman okurum.
Bu arada kitapçıda en çok dikkatimi çeken şey saat gece 11 olmasına rağmen içerinin gayet dolu olmasıydı.Adamlar okuyor azizim:))Sevgiler...

26 Temmuz 2012

ve Nagoya!

Yeşilköy havalimanında Osaka'ya gideceğim uçağın gelişini bekliyorum.Sevgilime kavuşmak için. Ailemi geride bırakırken çok hüzünlendim.Ayrılıklara kinlendim bir kez daha.Tek tesellim beni orada heyecanla bekleyen sevgilim.Tek başına mc donaldstan hamburger alamayan ben şimdi dünyanın öbür ucuna uçuyorum..

Şimdi de uçağın içindeyim daha kalkmadı.Umarım yanımdaki kadın gelmez.Uçaklarda böyle bir ihtimal var mıdır derken bir kadın yaklaşıyor.Ohh no diyorum!

Kadın değil.Yanıma bir erkek geldi.Check -in yapan kadın kadın inş yanınıza yakışıklı bir erkek oturur demişti.Ama ben nişanlımı görmeye gidiyorum dedim gülerek:)E. da horozlanarak ben de görümcesiyim dedi  :)))Kadın mahcup oldu ama epey güldük:))  O zaman bi bakayım umarım kadındır dedi yanınızdaki çok merak ettim dedi ve yanıma kadın oturacağını söyledi.Ama yanıldı.Genç bir çocuk oturdu ilerleyen saatlerde bana abla diye hitap eden:)Saat kaç bilmiyorum herhalde uçağın kalkmasına 10 dakika falan var...

11 saatlik yolculuk bitmek üzere inişe geçiyoruz.Sevgilime kavuşacağım YUPPİ!!!

Yolculuk bitti 2 saat pasaport kontrolünde bekledim.Pasaporttan geçerken hiç problem yaşamadım.Valizimi açtılar ama.Ben içeride beklerken Bay G. dışarıda delirmiş tabi
Kapıdan çıktığımda ilk sevgilimi gördüm.Müthiş duygulu bir andı...

(not defterimden direk aktardım)

24 Temmuz 2012

Canımdan çok sevdiğim kardeşime:)

Biri var ki hayatımda ben dünyaya geldikten 4 sene sonra peşimden gelmiş anlatması çok güç şimdi insan istiyor ki duygulu bir yazı yazsın kardeşim şöyledir böyledir desin.Yok diyemem biz öyle süper anlaşan kız kardeşlerden değiliz ki.Biz naparız  işten eve gelir naber kardeş deriz iyidir deriz çekiliriz köşemize.Bol bol kıyafet kavgası ederiz ki dillere destan.Ama gel gör ki yaz gelsin kardeş halamın yanına yazlığa gitmek için yola çıkmaya hazırlansın.İşte o günü bizi alır bir hüzün...O sevgi anlatılmaz o koca kız sanki korumasız dünyanın tüm kötülüklerine karşı yalnız küçükken bile içimden dua ederdim allahım lütfen çok akıllı olsun kardeşim çok dayanıklı olsun kimse onu ezip üzemesin...O benim meleğim...Herşeyimizi hatta doğum günlerimizi bile paylaştığımız can yoldaşım .İnsanın böyle güzel böyle naif ve bir o kadar da güçlü bir kardeşinin olması herkese nasip olmaz bu güzelliğin ablası olduğum için çok şanslıyım.Dünyanın neresinde olursak olalım asla kaybetmeyeceğim öbür yarım seni çok seviyorummmm!!!

21 Temmuz 2012

Mutlu doğum haftam:)

Doğum günüm artık kendini aştı kutlamalar bir hafta öncesinden başladı bu sene.Geçen hafta Marmara Adasındaydık ailece.Cuma günü babalar,annem ve aşkımın kız kardeşi ile birlikte yola çıktık.Tekirdağ sonrası feribot ile adamıza gittik.Cuma akşamları bu feribot daha da özelleşiyor babalar feribotu deniyor çünkü cuma akşamları babalar ailelerinin yanına geliyor pazar akşamı da dönüyorlar.Ve öyle güzel bir seromoni oluyor ki Barış Manço'nun "el salla el salla " şarkısıyla yaklaşıyor kıyıya,havai fişekler fırlatılıyor.Kıyıda kadınlar ve çocuklar bekliyor heyecanla duygulanmamak elde değil.Aynı şekilde pazar günleri de hüzünlenmemek...Pazar günü babalar uğurladıktan sonra perşembeye kadar da anneler ve kızları olarak takıldık.Dönmeden bir gün önce de hiç haberim olmadan doğum günü yemeği sürprizi yapmış aşkımın annesi süper bir sofrada levrek ziyafeti çektik.Ve böylelikle doğum günü kutlamam erkenden başlamış oldu.

Bugün de güzel insan canım dostum Zehram beni ağlattı....Beş dakika kapıdan uğrayayım dedi.Bana iki tane Mungan kitabı almış ben harıl harıl yanıma hangi kitabı alacağımı düşünürken huzura kavuştum:)  Bir de bana duygu seli yaşatan notlar yazmış güzel bir karta.Malum Japonya 'da yaşamımın kısa da olsa ilk adımını atıyor olacağım pazar günü.Sarıldık ağlaştık.Dostlardan ayrılmak çok ama çok zor olacak...

Aşağıdaki şirinler de dedemle babaannem de onlara gideceğim yeri gösteriyorum:)


Yolculuk öncesi çok heyecanlıyım tam doğum günümde uçmaya başlayıp 13 saat sonra sevgilime kavuşacağım 23 temmuz'u seviyorum! Umarım her şey güzel olur...Sevgiyle...

05 Temmuz 2012

BİR FİLM BİR KİTAP

Henüz Ahmet Hamdi Tanpınar okuma olgunluğuna erişmemiş olduğumu fark ettim dün.Çünkü evdeyim o kadar çok vaktim var zorluyorum zorluyorum kendimi olmuyor.Bak kızım 100 sayfa devirmeden kalkmayacaksın bu koltuktan diyorum,kalkmıyorum evet hatta iyice serilip uykuya dalıyorum:)Baktım bu böyle olmayacak aradım Naciye'yi-sene başından beri aynı kitapları okuyoruz ve böylelikle daha bir disiplin içinde okumuş oluyoruz-.Durumu anlattım o da sevinçle karşıladı bu kitabı bırakma önerimi ve temmuz ayı için farklı kitaplar okumaya ama sayısının dört olmasına karar kıldık.Ben hemen sürükleyici olduğundan emin olduğum okuma zevkimi bana hemen geri verecek Agatha Christie'nin On Küçük Zenci kitabına.Ve dün gece başladım bu sabah bitti.Gayet başarılıydı.
BU KIZA BA-YIL-DIM!
Gelelim film mevzusuna herhalde herkes izlemiştir ama ben daha yeni izleme fırsatını yakalayabildim.On üzerinden on puan alan bir film benim için A Seperation .Filmi babamla beraber izlemeye başladık.Nader'in alzheimer babası gerçekten yürek burkucuydu ve insanın aklına ister istemez kendi büyükleri geliyor bundan olsa gerek babam ben izlemesem daha iyi diyerek filmi izlemeyi ilk on dakika içinde bıraktı.Ve ben gerisini gözümü ayırmadan bir kere bile durdurmadan izledim.Film de güzeldi oyunculuklar da.Nader ile Simin'in kızını yönetmen Asghar Farhadi'nin kendi kızı oynuyor.Farhadi'nin diğer filmlerini de izlerim bundan sonra.Çok etkilendim,dürüst kalabilmenin zorluklarından,günah baskısının insanın içine işlemiş olmasından...Ve oyuncular o kadar bizdendi ki bence doğu insanı ne kadar zengin olursa olsun gözlerinde hep hüzün var.Hele ki çocuklar ve yaşlılar...Bu arada İçimdeki Yangın filmini sevenler eminim bu filmi de çok severler.Bugünlük bu kadar:)