19 Eylül 2011

Haneberduş

Kitapla ilgili yazmadan önce şunu anlatmak isterim.İş yerinde bir arkadaş Şehrazat'ın Binbir gece masallarını okuyordu alıp şöyle bir bakayım dedim ve şu harika dizelerle karşılaştım hemen paylaşıyorum

                 Sırrını saklamayı bilmeyen sabrı ne bilsin!
                    Bastırınca felaketler üst üste ölüm dilersin!
                        Dost uğruna katlanılır,bütün derde çileye!
                              Sakla sırrını sabırla,devadır o her türlü hileye!
                                      Öleceğim elbet ben de,derdim saklı içimde!
                                                   Selam olsun sözlerim bu felaketin sebebine!


Çok etkilendim her gün dua gibi okumam lazım ki hayata geçirebileyim.
Neyse gelelim kitaba öncelikle haneberduş'un kelime anlamını söyleyeyim evi sırtında gezene verilen bir sıfat.Bu kitap aslında bir serinin sekizinci kitabıymış.Deneme türünde on monolog,dört seslenme,kova dolusu ve anlatma bana atları başlıkları ile dört bölümden oluşuyor.Ben yeni öğrendiklerimi burada yazacağım  ki aklımda kalabilsin bilenler kusuruma bakmasın.Mesela Cecilia Bartoly'nin dünyaca ünlü bir opera sanatçısı ,Glenn Gloud 'un Kanada'lı çok ünlü bir piyanist olduğunu öğrendim ve Gloud'u araştırırken Bitik Adam diye bir kitap olduğunu (http://www.ykykultur.com.tr/kitap/?id=69) keşfettim.


Cecilia Bartoly

Glenn Gloud







Şimdi kısa kısa öğrendiklerimi yazıyorum.
Tanınırlık üzerine yazdığı denemesinde tarihe geçmek için Efes tapınağını yakan Erostratos'u tanıdım.

Dalgınlık üzerine yazdığı denemesini de Alphonse Allais 'in şu sözüyle bitirmiş:"Gözlüğünü kaybetmek ve onu bulduktan sonra takıp aramaya koyulmak."

Uykululuk denemesinde "Başkaları acı çekerken nasıl uyuyabiliyoruz" sorusunu soruyor.

Ölümlülük üzerine şu çok anlamlı cümleleri yazmış:"Dünyaya sizin gelmiş olmanız tansıksı(doğa üstü olay) bir rastlantıdır,gidecek olmanız kaçınılmaz bir sıradanlık biçiminde karşınıza çıkar."

Evet sanırım bütün kitabı alamayacağım buraya çok şeyler kattı bana bu okuduğum ilk kitabıydı daha da okurum.Elinin altında olacak açıp açıp okuyacaksın yeni şeyler keşfedeceksin öyle bir kitap.

18 Eylül 2011

Sahaf ziyafeti

Mutluluktan dört köşe ben:)
Cuma günü için bq ile sözleşmiştik.Benim işim erken biticekti.Çünkü sadece sınav gözetmenliği vardı o gün öğleden sonra dersim yoktu.Çıktım ve ilk otobüsle karşıya geçtim ama bq geç kalabileceğini belirtince metrocity e uğramaya karar verdim şu gece giyilen taşlı babetlerden aradım tüm ayakkabı satan dükkanlarda.Fakat ellerim bomboş çıktım.bq gelmek üzere olduğunu söyleyince hemen atladım metroya ver elini Taksim.Demirören'in önünde buluşalım dedik.Ben o ara hemen D&R a girip Oruç Aruoba 'nın kitabını aldım bq'ya hediye etmek maksadıyla.Bu arada D&R'dan hiç hoşlanmıyorum aynen süper markete benziyor.Neyse Demirörenle Ağa Camii arasındaki sokaktan giriyorsun sağa sonra sola sapıyorsun orada Mangal Keyfi diye bir yer var.Burası salaş bir yer ama çok lezzetli dürüm yapıyor ve de köpüklü açık ayran.Fiyatları da çok uygun bir de içeride çalan müzikler çok güzel.Duvarlar da eski film afişleri,konser haberleri falan var.Yani kebapçı konseptinden çok uzak.Neyse burada güzelce karın doyurduktan sonra yine yol üzerindeki ayakkabıcılarda babet arayışıma devam ettim tabi bu sefer bq da arayışıma katıldı.Can yayınlarına girdik bq kitap aldı.(Yukio Mişima-Yaz ortasında ölüm)
Derken derken sahaflara vardık önce eski fotolar ve kartpostallara daldık.Keşke alıp kutuyla eve getirebilsem.Günlerce incelesem doymam.Sonrasında aldığım kitaplar ise işte burada,çok mutluyum!!!Vedat Türkali'nin  altında ismi belli olmayan kitap da "Pardayanlar" bu kitabı Emre Kongar'ın "Yaşamın anlamı" isimli kitabında okumuştum:"Bilmem şimdiki gençler ,Mişel Zevako'yu(Pardayanlar'ın yazarı),Abdullah Ziya'yı ve Feridun Fazıl ile Nihal Atsız'ı tanıyorlar mı?Daha doğrusu okuyorlar mı?" Bir ezilip büzülmüştüm.Sahafta elime geçti on ciltlik bir takım olduğunu biliyordum ve elime aldığım da ilk kitabıydı.Hemen aldım:)



Peki bu "Bir gün tek başına" nın kapağının güzelliği nolucak?Şu solda gözüken de yoga ile ilgili.Doyamadım sahaflara zamanı da uzatmışlar bu hafta da devam edecekmiş.Bir daha da giderim gibi.Yalnız suya bir lira para vermek canımı sıktı tedbirli olun derim.Dinlemek ve tabi ki çay içmek için Galata'nın altındaki çaycıma gittik yine.Fotoları da orada çektik zaten.Sonra Kadıköy Vapuru.Bir de orada Seyhan'a uğramadık mı iki kitap da oradan kaptım.Şimdi kitaplarımla güzel günler bizi bekler...

12 Eylül 2011

İlk Aşk

Geçen sene Beyoğlu Mephisto'dan ki burası en sevdiğim kitapçıdır.Varlık yayınları indirimdeyken 'İlk Aşk'ı almıştım.Okumak bir sene sonrasına kısmetmiş.
Bu kitabı elime aldığım gibi bitirdim.O kadar akıcı bir dili vardı ki ve hikaye de aynı şekilde sürükleyiciydi.
Kitap bir dost meclisinde ev sahibinin konuklardan ilk aşklarını anlatmalarını istemesiyle başlar.Ama Vladamir Petroviç dışında kimsenin ilginç bir öyküsü olmadığından herkes bir iki cümle ile hikayesini özetlerken Petroviç lafı uzatmamak adına ben size başımdan geçenleri yazıp vereyim der ve bu romanda onun yazdıklarıdır zaten.
Petroviç'in kendine göre şaşırtıcı bulduğu aşk hikayesi bana göre bilindik olmasına rağmen romanın güzelliği onun saf temiz duygularındaydı.Dediği gibi tam bir ilk aşk öyküsü.İnsanın ilk aşkı saflıktan başka nedir ki?Bu roman da aynen böyle.1860 yılında yazılmış ama duygular o kadar tazecik ki.Yıllar içinde herşey değişirken hissedişlerimizin,aldanışlarımızın,kendimizi kandırışlarımızın aynı kalabilmesi bence çok şaşırtıcı.En azından ilk aşkında bence herkes masum.Sonrasında araya hesaplar,planlar giriyor yine de seviyorsun elbette ama yöneterek,yönetilerek.Bu da o masumluğu yok ediyor işte.

Bu kitabı okuyunca insan ister istemez ilk aşkını düşünüyor.Aslında ilk hayranlığını.Şimdi maziye dönme sırası sizde.En masum duyguları kimde bıraktınız?



Güre-Balıkesir

06 Eylül 2011

Bozcaada günlükleri

Şimdi daha iyi anlıyorum Can Yücel'in Datça'sını Buket Uzuner'in Moda'sını ve aklıma gelmeyen onca yazarın hem denizi hem sükuneti bulduğu ve bence biraz da gücünü bunlardan aldığı yerleri tercih edişini.İnsana böyle yerlerde bir yazma hissi geliyor tabi herkes büyük yazar olamıyor ama illa da bişeyler karalamak istiyor .


Dokuz günlük bayram tatilimin ancak son gecesinde böylesine huzurlu bir şekilde kendimle başbaşa kalabiliyorum.Sağımda ince belli çay bardağım solumda Yılmaz Güney kitap ayracım.
Bulunduğum ortamsa Bozcaada'da eski bir ev.Evin çok güzel bir özelliği şu ki bittiğini sandığın yerde ev sokağa açılır gibi dışarı açılıyor.Ama bahçe duvarlarıyla çevrili olduğu için kimse seni göremiyor.Burada eski bir divan var önünde de masa.Uzaktan,inceden keman sesi geliyor ve tüm bunlar gerçek.Ben gerçeğim!Yaşıyorum ve çok zevk alıyorum yaşamaktan:)


Tam böyle kendi dünyama dalmışken gooool sesi yükseldi şimdi adadan.Baya kalabalıkların çıkardığı bir sesti bu zira bu hafta adaya 34.000 kişi gelmiş.Yorulan bünyelerimizi dinlendirmek,kimine göre eğlendirmek için.Ben şahsım adına payıma düşeni yaptım.Dinlendim,dinle-dim kendimi,yüreğimi ve içimden gelenleri yazdım.                                                                                                                                                                          

 2 eylül