15 Eylül 2014

Her zaman kendin ol


   


2000 senesi yapımı Billy Elliot filmini izlemeyi neden on dört sene sonraya bırakmışım hiçbir fikrim yok. Sadece bu kadar geç kaldığıma pişmanım oysa ki yönetmen Stephen Daldry'nin Virginia Woolf ile alakalı olan 'The Hours' filmini çok beğenmiştim, yine aynı yönetmenin Kate Winslet'ın oynadığı-ki kendisine bayılırım- The Reader filmini üç kez izledim. Bugünlerde okuduğum Murathan Mungan'ın 227 Sayfa isimli kitabında da bahsi geçince Billy Elliot'a karşı daha fazla kayıtsız kalamadım. Başladım izlemeye, film dans etme tutkusundan bahseden 'Cosmic Dancer' şarkısı ile yatağın üzerinde zıplayarak çeşitli figürler eşliğinde dans eden Billy ile başlıyor. Billy okulu dışında büyükannesine bakıyor aynı zamanda da dedesinden kalma boks eldivenleri ile katıldığı boks derslerine katılıyor. Bir gün boks derslerini aldığı binada bale dersleri verilmeye başlanıyor ve hayat ondan sonra Billy için aynı kalmıyor. Ama film yalnızca küçük Billy üzerinden gitmiyor. Demir Leydi döneminde geçen filmde, maden işçilerinin grevi, Billy'nin ağabeyi ve babası üzerinden aktarılıyor. Bir de eşcinsellik meselesine değiniyor 'erkek dans eder mi sorunsalı' ve Billy'nin en yakın arkadaşı yoluyla yapıyor bunu kendisi de eşcinsel olan Daldry.

   Filmi neden beğendim çünkü her şeyden önce hayata çok yakındı. Yani şu anda ülkemizde ve dünyanın geri kalmış çoğu ülkesinde nice yetenekli çocuğun aileleri, çevreleri ve devlet yüzünden harcanıp gitmesi bizim çok alışık olduğumuz bir şey maalesef. Sonra Billy'in babası yine ülkemizde çok rastlayabileceğimiz bir örnek. Billy'in annesi hayatta değildi olsaydı her şey daha kolay olurdu onun için ama şu anda Türkiye'de bile kaç anne oğlunun balet olmasını can-ı gönülden ister bilmiyorum. Yani sırf babalara da yüklenemeyiz. Halbuki geçen gün bir programda Doğan Cüceloğlu'nun dediği gibi:
 ''Çocuğuna bakacaksın elma mı armut mu muz mu?
  Bakarsın ki o da değil portakal bu çocuk.
  O zaman ana babaya, eğitimciye düşen 'o çocuğu olabileceği en iyi portakalı yapmak' "

  Filmin diğer yüzü olan madenci çilesini ise zaten ülkece en acı şekilde yaşadık aslında biz yaşamadık tabi biz sadece seyrettik biraz üzüldük olan her zaman olduğu gibi bizzat bunu yaşayan ailelere oldu. Zaten ben artık bize yani insana dair ümidimi çoktan yitirdim ya neyse.

   Yani demem o ki filmi izlemeyi benim gibi erteleyenler varsa izlesinler en azından kendi hayatımıza dair çok zor hatta imkansız gözüken şeyler için eğer o işe karşı gerçek bir tutkumuz varsa umudun her zaman olduğunu hatırlatmaya yarar bu film ve Billy'nin annesinin mektubunda da dediği gibi "Her zaman kendin ol" düsturunu hatırlatmaya da.

8 yorum:

  1. Umut bu ara en çok ihtiyacım olan ve en çokta hissettiğim şey diyebilirim, -nasıl bir paradokssa-
    Kimi zaman imkansız görünen ancak hayallerime sığamayan, kimi zamanda bir dönsem yanı başımda olacakmış gibi olan bir şey.
    Bir adım için doğru zamanı beklemek, ne kadar doğru? Bilmiyorum.
    Dün akşam çok sevdiğim, -konuşabildiğim- bir arkadaşımla uzun bir aradan sonra buluştuk. Sohbet edebilecek bir çok şey birikmesine rağmen, asıl konumuzda umuttu.
    Gecenin sonunu "Umutluysan, mutlusundur." teziyle tamamladık.
    Bu filmi izlemek içinde, harika bir neden! :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence doğru zaman o hamleyi yapmazsan ölecekmişsin gibi hissettiğin an oluyor:) Umut aslında hep var ama kalbimizin üstünü öyle örtüyoruz ki bazen umudu ara ki bulasın bize düşen kalp bakımını ihmal etmemek, ruhu tozlandırmamak :) Filmi beğeneceğini umuyorum. Teşekkürler, sevgiler:)

      Sil
  2. Epey oluyor bu filmi seyredeli, hatta ingilizce öğrenmeye çalışırken, seviyeli kitaplar alıyordum, bir de kitabından okumuştum (tabii basitçe)
    Şimdi senin dikkat ettiğin, vurguladığın noktaları düşünüp tekrar seyretmek istedim, değer yani, öyle güzel bir film...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. CafenoHut Ayda bloguma gelip yorum bırakmış sevincimi saklayamam:) Çok teşekkürler:)
      Kaliteli işler her zaman yeniden döndürüp baktırıyor kendine bu film de fotoğrafların gibi yani:)
      Sevgiler...

      Sil
  3. Dediğin Hours ve The Reader filmlerini ben de çok sevmiştim canım. Ama bu filmi bilmiyordum doğrusu, ilk fırsatta ben de izleyeceğim. Güzel açıklayıcı anlatımın, tanıtımın için teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz özen göstermiştim bu yazıyı yazarken Natalim takdirin için çok teşekkürler, mutlu oldum:)
      Seveceğine eminim mutlaka izlemelisin:)
      Sevgiler...

      Sil
  4. Hayata yakın olan şeyler sarıp sarmalıyor ya aslında bizi, bu filmdede durum odur bence. mış gibi yapmadan, sahici hikayeler.
    Ne güzel anlatmışsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle. Mış gibi yapan kim varsa kaçmak istiyorum hızla yanından. Herkes o kadar biricikken neden birbirinin aynı olmak isterler, anlamıyorum.

      Sil