04 Nisan 2016

Lawrence merkeze ilk gidişin yazısı


Geçtiğimiz cumartesi günü karar verdik şehir merkezine gitmeye. Yaşadığımız şehirde herkesin arabası olduğundan mı bilinmez, toplu taşıma olayı çok zayıf. Mesela metro yok. Otobüslerse çok sınırlı. Burası üniversite merkezli o yüzden öğrenciye bedava,kampüs içinden binerse normal vatandaşa da bedava. Neyse iki aktarma ile vardığımız -toplamda yarım saat sürüyor- şehir merkezinde beni ilk karşılayan şey güzel mi güzel şehir kütüphanesi oldu. Gitmeden şehir haberlerine baktığımda üç gün sürecek bir kitap indirimi olacağını biliyordum. Dolayısıyla ilk durağımız, kütüphane altına kurulan indirimli kitap standıydı. Çok tatlı bir indirimdi. Kitapların hepsi bir dolar, kalın kapaklılar iki dolar:) Sonuçta 17 dolar tutan paha biçilemez bir sevinç yaşadık.


Oradan ayrılıp biraz da dükkan gezelim dedik. İlk girdiğimiz dükkana bayıldık. El yapımı objeler satıyor. Harry Potter standı vardı ve çok güzel yastıkları, posterleri hatta mutfak kepçeleri vardı. Ama tabi el yapımı olduğu için biraz fiyatlıydı. Bu dükkanda interneti bağlatmak için gittiğimiz turkcell gibi bir telekomünikasyon firmasında bize yardımcı olan elemanı gördük ve selamlaştık, hal hatır sorduk mesela çok şaşırdım ve sevindim. Küçük bir yer oluşu, herkesin birbirini az çok tanımasına imkan sağlıyor. Çok tatlı bir duygu. Sonra çok güzel bir kitapçı gezdik, ikinci el bir kitapçı ama harika bir yerdi. Bizim sahaflar gibi kaderine mahkum bırakılmış değildi hiçbir şey. Gayet bakımlı araya koltuklar serpiştirilmiş, kedi geziyor çocuklar da onun peşinde... Çok sıcak bir ortamdı.






Sonra bir yerde yemek yedik. Hava da çok güzeldi şansımıza. Dışarıda oturduk. Ben pinterestte hep görüyordum, sarı kabağı spagetti gibi ince ince kesip salata yapıyorlar. Menüde onu görünce denemek istedim, çok da beğendim. Bir de burada restaurantta garson sürekli masaya gelip her şey yolunda mı diye soruyor. İlginç bence.



Az vaktimiz kalmıştı ama aklımda bir de antikacıya gitmek vardı. İçeride yalnızca on dakika kalabildim. Ama çok güzel bir Norman Rockwell eseri kaptım. Ba-yıl-dım! Müze serisinden bir biblo, banyoma yerleştirdim hemen. Ama doyamadım antikacıya, haftaya  muhtemelen yeniden gideceğiz:)




Şimdilik bu kadar görüşmek üzere sevgili blog:)

5 yorum:

  1. Keşke daha fazla yazsanız.:)Yazdıklarınızı okumayı seviyorum.
    (Böyle kitapçılar buradada olsa ne güzel olurdu.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim bunu duymak beni mutlu etti, daha çok yazmayı deniyorum:)
      Ben de sizin blogunuza uğradım oradan müzik dinliyorum şimdi çok keyifli, ama arka plandan dolayı yazıları okumak çok zor :( Sevgiler...

      Sil
  2. Rica ederim:) Müzikleri beğendiğinize sevindim.(Bu arada arka planla ilgileneceğim en kısa zamanda.)Görüşmek üzere... 😊

    YanıtlaSil
  3. Hosgeldiniz Amerika'ya. Burada toplu tasima New York ve Chicago gibi buyuk sehirler haricinde yok sayilir. Araba olmazsa hayat zor malesef. Evet restoranlarda size hizmet eden bir garson varsa gelip mutlaka yemegin tadi nasil, istediginiz birsey var mi diye sorarlar. Cunku bahsislerden kazaniyorlar asil parayi. Aldiklari maas az. Bircok yabanciya ters gelen bir durum. Alismak zaman aldi benim icin de. Begendiginiz hizmet icin %20, begenmezseniz de daha az veriyorsunuz genelde.
    Ayrica burasi oldukca ucuz bir ulke Turkiye ile karsilastirinca. Yemek haric diyelim ama :)

    Selamlar...
    M

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet yemeyip içmeyip araba almak lazım:) Bahşiş için olduğu belli ama rahatsız edici bir durum. Japonya'da ise bahşiş vermek hayatın hiçbir alanında yoktu ve hizmet oldukça kaliteliydi. Alışacağız bakalım. Teşekkürler Sevgili M

      Sil