03 Nisan 2020

deneme bir iki



Yeni kayıta bastı ellerim ama kafamda ne var hiç bilmiyorum. Yazmayı ellerime bıraktım. Çayımdan bir yudum aldım. Bu sayfadan bugüne kadar ne ruh halleriyle ne heyecanlarla geçtiğimi düşündüm. Sanırım aktif  yazdığım yıllar hayatımın en pembe yıllarıymış. Ama bu konuya girmek istemiyorum. Hayat hepimiz için özellikle de bu dönem ekstra zor. İyi şeyler görmeli iyi şeyler duymalı bu zamanlarda insan. O yüzden eskisi gibi neler okuduğumdan, neler izlediğimden ve dinlediğimden bahsedeceğim bir süre umarım en kısa zamanda gezmelerden görmelerden de haber gelir.

Okumalara gelince elimde beş altı kitap gelip geçiyorlar. Zaman bahanesi yok artık hiçbirimizde belki problem başka yerlerde. Sanırım elimizdeki telefonlarda. Hele ki böyle kimselerle görüşemediğimde iyice instagrama düşüyorum. Bir de eski belam hay day e sardım. Bir yandan da kelimelik. Elim on dakikada bir telefonda. Geçtiğimiz günlerde elimden düşürdüm ekranın yarısı gitti, evren bana pahalıya mal olan bir mesaj vermeye çalışıyor diye yorumladım.

Yeni yemekler deniyorum herkes gibi. Yeni derken bana yeni tabi:) Pancarı haşlayıp rendeleyip sarımsaklı yoğurtla karıştırdım benim için yüzyılın buluşuydu aklım neredeymiş bunca yıl...Gerçi sarımsaklı yoğurdu neye koysan güzel oluyor ayrı mesele.

İzlemek deyince çernobili izledik. Beş bölümlük mini dizi, yakın tarihimizde yaşanan bu olayın etkileri benim çocukluk dönemime denk geliyordu ve anımsadığım tek şey Levent Kırcalı 'olacak o kadar' parodileriydi. bir aydınlama yaşadım iyi oldu. Garbis de 32. gün de bu konuyu işlediklerini hatırladı. Sonra baktık ki Mehmet Ali Birand patlamaya sebep olduğu düşünülen adamla görüşme yapmış. Etkileyici fırsat bulursam onu da izlemek istiyorum.

En son da Alice Miller okudum. Sizi üzen yakınlarınızı affetmek zorunda değilsiniz. Çoğu  terapistin  nihai hedefi budur. Onun yerine sizin yaralarınızı şefkatle saracak bir terapist bulun ve buna kendinizi mecbur hissetmeyin demiş. Değişik ve rahatlatıcı gelse de insan sevdiğini ne yaparsa yapsın her koşulda her şartta seviyor da sevmediğini de ilk dokunuşta eliyor. Aslında önemli olan sevmek zorunda bırakıldıklarımızı sevmediğimiz için vicdan azabından kurtarabilmek de...bizim az sevdiklerimiz ve bizi az sevenler aynı kişiler değil her zaman maalesef.

O değil de yeşillikleri çok özledik onu ne yapacağız.
 Bir şeyler karaladım burada olan varsa ses etsin mutlu olurum:) Nâzım'la bitiriyorum.

...ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman
İçeride on yıl, on beş yıl,
daha da fazlası hatta
geçirilmez değil,
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.


ps:Foto Nagoya'da en çok sevdiğim dükkan Franc&Franc'den. Nereden baksan beş senesi var. Umarım yine gidebiliriz bir gün





2 yorum:

  1. eskiden ne çok takip ederdim bu bloğu yeni yazı gelince ben de şevklendim tekrar yazma konusunda. evde kaldığımız şu günlerde üretken hissedebileceğimiz şeylerden biri de yazmak gibi geliyor. zorlamadan içten geliyorsa tabi. hoşgeldin tekrardan. :)

    YanıtlaSil
  2. A hoşgeldin ben de seni takip ediyordum, sonra ben insta hesabımı filan da kapadım. Kaybetmiştim seni iyi ki yazdın:)

    YanıtlaSil