26 Ekim 2015

iyilikler güzellikler

Ekim ayındayız ama gündüzlerimiz hala güneşli ve bu beni inanılmaz mutlu ediyor.

Hayatta iyi ki dediğim şeylerden bir tanesi de blogum, kendime ait böyle bir alanımın olması çok güzel. O yüzden haftada en az bir yazı yazmak istiyorum bundan sonra. Artık ne olursa:)

Geçtiğimiz cumartesi çok tatlı Koreli bir çifti ağırladık evimizde, böyle bir çeşitliliğin içinde olmak beni çok sevindiriyor. Yeni insanlar, yeni  kültürler. Mesela bugün de Filipinli tatlı mı tatlı arkadaşımla buluşacağım. Sevinçliyim. Gerçi nerede doğmuş olursak olalım sevinçler, üzüntüler ve endişeler o kadar aynı ki. İşte bu yüzden hepimiz biriz.


Burada bir cadılar bayramı atmosferi var ama Amerika'da ki fotoğrafları görünce buradaki dekorasyon ve makyajlar çocuk eğlencesi olarak kalıyor. Sürekli bir şeyleri kutlamak çok güzel. Kapitalizmin oyunlarına bayılıyorum:) Fotoğraflar pazar günü yemek yediğimiz mekandan, editledim ki kişiler belli olmasın. Burada genelde garsonlar sipariş alırken çömeliyorlar.(bknz son foto)


























Birazdan spora doğru yola çıkacağım belki biraz kırmızı yaprak fotoğrafı çekerim.

Hepimize iyi haftalar olsun:)

06 Ekim 2015

Malala'nın hatırlattıkları

Yine ayın altısına denk geldi yazım zaten ayın altısını hep çok severim, sevgilimle çıkmaya başladığımız ilk gün de 6 nisandı epey bir süre her ayın altısını kutlardık:) Hatta sanırım ilk blog yazım da yine bir ayın altısı kutlamasında yaptıklarımızdı:)

Aslında buraya kitaplardan bahsetmeye geldim. Malala'yı okumayı bitirdim az önce. Halbuki eylülde belirlediğim kitaplar arasında yoktu. Ama kitabın kapağındaki fotoğrafı ve her yerde sanki onu görüyor oluşum, onu okumama öncelik oluşturdu. Kitapta bol bol acıklı şeyler okuyacağımı sanıyordum ama öyle bir giriş olmadı. Öncelikle Pakistan tarihi ve coğrafyası hakkında sıkmadan bilgiler verdi. Ve ben ne kadar cahilmişim, haritadaki yerinden bile haberim yoktu yani evet İran'ın falan oralarda olduğunu biliyordum ama hiç haritadaki yerine bakmamıştım. Böyle bir söz vardı ya Mungan'ın ya da  Karakaşlı'nın 'coğrafyayı kanla öğrenmek' gibi yani bir yerlerde acı şeyler oluyor ve biz oraların ismini öğrenmiş oluyoruz. Tabii bu genelde bizim gibi orta doğu ülkeleri için geçerli yoksa hepimiz gitmesek de görmesek de tüm Avrupa şehirlerini çok iyi biliyoruz. Şurada kahve iç, şuradan alışveriş yap vs..

 Instagramda da dediğim gibi Malala'nın hikayesi bizim için hiç de yabancı değil: Kızların okutulmaması.

 Kadınlardan bu kadar çok korkulması hiç de boşuna değil. Kadın üstündür demiyorum ama şu bir gerçek ki kadınları erkeklerden ayıran en önemli özellik yüksek bir duygusal zekaya sahip olmamız. Bunun için bilimsel verilere de gerek yok. Herkes bunu etrafından bilir. Babasından, öğretmeninden, kardeşinden, sevgilisinden. Elbette istisnalar vardır. Ama her hangi bir ortamda kadınlar konuşulanların alt metninde neler yattığını kolaylıkla anlarken erkekler bunun farkına bile varmazlar bazen açıklasak dahi:) Bu bizi erkeklerden ayıran özelliklerden yalnızca biri.
O yüzden zekaca yetersiz olan ve kalbi kötülük tutmuş tüm erkekler kadınların ilerlemesinden ölesiye korkuyor. Ve kadına zulmediyor. Kendine yandaş toplamak için de çoğu zaman dini kullanıyor. Böylelikle okuduğunu anlamayan, kendisi gibi cahillerle canilikler yapmaktan çekinmiyorlar.


Canım Babaannemi, eğer okula gönderselerdi bugün ülkesi için faydalı işler yapacağından eminim. Yıllar sonra halk eğitimde okuma yazmayı öğrendi ve son on senedir hobileri arasına kitap okumayı da ekledi:) 
Bunun tek çözümü onların böyle yetişmesine engel olmak. Doğdukları evde demokratik bir ortam yaratmak. Annenin arka planda kaldığı değil her şeyin bir parçası olduğu evlerde büyümelerini sağlamak. Kadın ve erkeğin eşit şartlarda büyümesi. Ülkemiz için bile ne kadar zor. Sadece doğuda değil ülkenin her yerinde kadının sesi kısılmaya çalışılıyor, önemsenmiyor. Ama batıda en azından okula gidebiliyoruz. Doğudaki insanların bu en doğal hakkı bile olmuyor. Şu anda aktif bir şey yapamamış olabilirim onlar için ama aklımda, yüreğimdeler. Ve bir kez daha Türkan Saylan'a saygı duydum, O'na çok şey borçluyuz. Bence imkanı olan herkes bu konuda bir şeyler değiştirmeye çalışabilir. Ancak böyle aydınlanır karanlıklar. Bundan sonra bu mesele ile daha yakından ilgileneceğim.

Aslında okuduğum kitapları yazacaktım ama satırlar böyle düştü klavyeye. Belki sonra da ekim ayının kitaplarını yazarım. Sevgiler...