27 Şubat 2012

Amak-ı Hayal

Şehbenderzade'nin bütün felsefi fikirlerini özetlediği eseri, "Amak-ı Hayal" adlı felsefe romanıdır. Bu eser de materyalist görüşe karşı kaleme alınmış bir eserdir. Bütün eser boyunca ruh ve kainatın sırrı, yaratılışı gayesi araştırılarak maddeci görüşün sığlığı ve insanı saadete ulaştırmakta yetersiz kaldığı ortaya konur. Buna göre kainatta olan birini anlamak ve hadiseleri doğru değerlendirmek için "Vahdet-i Vücud" fikrinin iyi bilinmesi lazımdır. Bu yüzden birçok defa basılan eser, tasavvufa meraklı olanlarca çok okunmuştur. Kitap yazarın, muhayile zenginliği yanında tasavvuf ve felsefedeki vukufunu ve bunu ifade etmedeki kabiliyetini de ortaya koymakta, bir takım teşhisler ve ruhi hallerle tasavvufun, evliyanın, enbiyanın sırları ve çeşitli halleri hayaller içinde anlatılmaktadır. Yazarın bütün fikirleri "Raci'nin Hatıraları" ve "Manisa Tımarhanesi" adlı iki başlık altında ve çoğunlukla birbiriyle organik bağları bulunmayan çeşitli bölümler halinde ifade edilmiştir.
Eserin iki kahramanından biri Raci, diğeri hakikati bulmakta ona yol gösteren Aynalı Dede isimli meczuptur. Raci, dindar bir anne tarafından iyi yetiştirilmiş, inancı kuvvetli bir gençtir. İyi bir tahsil görmüş, maddi ve manevi ilimleri öğrenmiştir. Mektebi bitirince bilgisini daha da artırmak için çeşitli kitapları incelemeye başlamış fakat bir müddet sonra elde ettiği bir yığın bilgiye rağmen kendini şüphe ve sürekli bir huzursuzluk içinde bulmuştur. Küfür ile imanı, inkar ile ikrarı, tasdik ile şüpheyi aynı anda yaşadığı inancındadır. Bu ikilikten ve diğer şüphelerden kurtulmak için, maddi ve manevi ilimlerde ilerlemiş alimlerle görüşür, ispritizma ve manyetizma cemiyetlerine girip çıkar, ancak derdine çare bulamaz. Günün birinde, şehrin mezarlığındaki kulübede yaşayan, ney üfleyip gazeller söyleyen Aynalı Dede ile karşılaşır. Raci ruh ve madde alemi hakkındaki şüphelerinden kurtulmak için meselelerini bu meczuba anlatarak yardım ister.Onunla her gün görüşür.Yapılan her görüşmede hayalin derinliklerine doğru çıkılan bir yolculuk eserde bölümler halinde yer alır ve her bölümde Raci'nin bir şüphesi yokolur. Bu manevi yolculuğu anlatan bölümler sırasıyla şunlardır:  

Birinci Gün "Zirve-i Hiçi" (hiçlik zirvesi). Raci birinci gün Nirvana'ya ulaşmak için kendisini Buddha'nın sarayında bulur fakat arzularını yok edemediği için bu zirveye ulaşamaz ve geri döndürülür. İkinci gün, Ey ateş! Zulmetleri aydınlat, diyen Zerdüşt'ün diyarına ulaşır. Zerdüşt'ün sarayında Ehrimen'le Hürmüz'ün mücadelesini seyrederek yeryüzünden kötülüğün kaldırılamayacağını anlar. Üçüncü gün "Devr-i Daim" şehrine giderek herşeyin başladığı yere döneceğini öğrenir. Dördüncü gün "Meydan-ı İmtihan, Mecma-ı Arifan". Arifler arasında yapılan bir imtihan vesilesiyle insanların hakikatı görmelerinin ne kadar zor olduğunu anlar. Beşinci Gün "Saha-i Azamet". Anka kuşu ile binlerce alem arasında bir yıl süren bir seyahatten sonra, bu sonsuz alemlerin Allah'ın yüceliği karşısında bir hiç olduğunu anlar. Altıncı gün "Kaf-u Anka". Kainatta olup bitenleri anlamak maksadıyla sorulan "Bu kervan nereye gidiyor?" sorusunun cevabının "bütün mevcudatın eşsiz, sırra, aşk nuruna doğru, bu seyran ve bu devranın ezeli ve ebedi olduğunu" anlar. Yedinci gün "Umman-ı Azamet ve Girdab-ı Kibriya". İlahi ilim karşısında insanın sahip olduğu ilmin bir nokta kadar olduğunu, hakiki ilmin ise Hakk'ı birlemekten ibaret olduğunu anlar. Sekizinci gün "Muamma-yı Ebedi". Ruhun hakikatinin yoklukla varlığın tek şey olduğunun anlamadan bilinmeyeceğini, bunu ise ilimde derece sahibi olanlardan başkasının idrak edemeyeceği gerçeğini anlar. Dokuzuncu gün "Mahfel-i Azam". Büyük peygamberlerle alimlerin toplandığı bir mecliste hakiki saadetin ne olduğunu soran insanlığa, meclistekilerin hepsi kendi düşüncesine göre cevap verirse de hakiki saadetin ancak Peygamberimizin eliyle kainata dağıtıldığı hakikatini anlar. Bu mancut seyahatler- den sonra artık her şey yeni manalar kazanır. Sonunda Raci yokluk ile varlığın aynı şeyler olduğunu öğrenir. Sohbetlerin ardından Aynalı Dede de kaybolur.

"Manisa Tımarhanesi" adlı ikinci bölümde ise mürşidinin arkasından Anadolu'yu gezen Raci'nin aklını kaybetmesi ve tımarhanede geçirdiği günler anlatılmaktadır. Nitekim Aynalı Dede de buradadır, ölürken Kur'an-ı Kerim ve kahve takımından ibaret olan servetini de Raci'ye bırakmıştır. Tımarhaneden arkadaşı Sami'ye yazdığı mektuplarda olgunlaştığı, meselelerini hallettiği ve sakin bir ruh haleti içine girdiği anlaşılan Raci, bir müddet sonra kendisini başvurulan bir mürşid haline gelmiştir.

Önemli Not:Bu yazının tamamını şu adresten alıntıladım: http://www.belgeler.com/blg/2j0j/filibeli-ahmed-hilmi

17 Şubat 2012

İzlediğim oyunlar

Bu sezon birbirinden güzel oyunlar izledim mutlaka not düşmeliyim.Geriden başlarsak anlatmaya.Devlet tiyatrosunda izlediğim Birdy'den sonra ikinci oyun da yine devlet tiyatrosundaydı.Beykoz Ahmet Mithat Efendi Tiyatrosu.İlk kez gittim o sahneye Beykoz diye geçiyor ama Anadolu Hisarı'na yakın.Dershaneden arkadaşım ve öğrencim Elif ile gittik.


Oyunun adı: "Sezuan'ın İyi İnsanı"
Yazarı: Bertolt Brecht


Konusu:Tanrı üç tane yardımcısını dünyaya gönderir.Görevleri iyi bir insan bulabilmektir eğer bulurlarsa dünya dönmeye devam edecektir.Görevliler önce sucu ile karşılaşırlar kendilerine kalacak bir yer arıyorlardır.Sucu mahalledeki herkese sorar kimse görevlileri evine misafir kabul etmez.Bir tek hayat kadını olan Shente onları fakirhanesine kabul eder ve olaylar gelişir.
Biraz da Brecht'in epik tiyatro kavramından bahsetmek istiyorum.Marksizim-Leninizm etkisiyle oluşturduğu izleyiciler izlediklerinin bir kurmaca olduğunu hatırlamasını sağlayan bir tiyatro anlayışıdır.
Gestus kavramı ise oyuncunun rolüne sınıfsal yaklaşımıdır.
Katharsis ise anladığım kadarıyla hani oyuncularla çok özdeşleşmiş hissedip acıklı bir sahnede ağlıyoruz,büyük bir empati kuruyoruz.İşte benim katharsis ten anladığım:)Brecht de buna karşı.


İkinci gittiğim oyun evimin köşesinde Üsküdar 
Müsahipzade Celal Sahnesi çocukluğum burada geçti desem yalan olmaz.Allahtan o zamandan beri saklama huyum varmış 97 yılının tiyatro programları falan duruyor elimde bence büyük hatıra.Gelelim gittiğim oyuna
Oyunun adı:Otobüs
Yazarı: Stanislav Stratiev
Konusu: Sahnede bir otobüs var ve her sınıftan bir yolcusu var.Herkes sınıfına ait özellikler sergiliyor.Tüm oyun boyunca bir tek şoför konuşmuyor.Ve otobüs O nereye isterse oraya gidiyor.Anladığım kadarıyla o iktidarı temsil ediyor ve yolcuların iktidarın karşısındaki tavırlarını gözler önüne seriyor.Ben sahneye bayıldım.Arkadan hem ülkemize hem dünyaya ait önemli siyasi olaylara ait fotolar sürekli olarak yansıtılıyor.Çok başarılı buldum bu yöntemi.


Üçüncü oyun ise yine Üsküdar'da dershaneden arkadaşımla izlediğimiz bir oyundu.
Oyun adı:Rosenbergler Ölmemeli
Yazarı: Alain Decaux 
Konusu:Mc Carthy döneminde, komünistlere karşı cadı avı tüm ülkeyi sardığında atom bombasının sırlarını Rusya'ya vermekle suçlanan Ethel ve Julius çiftinin 1953 yılında idam edilmesini konu alan oyun.Sahneyi dörde bölerek hem Rosenberg'lerin evini hem mahkemeyi hem de hücreleri sergiliyorlardı.Bu oyun hakkında çok köşe yazısı çıktı çok tartışıldı.Rosenbergler ölmeli miydi ölmemeli miydi?Halbuki Ethel'in suçsuzluğu yıllar sonra ispatlanmış olmasına rağmen hala vicdansız söylemlerde bulunan bazı köşe yazarlarını anlamıyorum.

Oyun adı: Sevgili Doktor
Yazarı: Anton Çehov
Konusu:Oyun farklı konularda sekiz oyundan oluşuyordu.İlk perdede 
AKSIRIK:Generalinin ensesine hapşıran bir memurun ölümünü anlatıyor.
MÜREBBİYE:Hakkını arayamayan mürebbiyeye işvereninin küçük oyunu
CERRAH:Asıl diş hekimi o gün muayenesinde yoktur yerine hevesli tıp öğrencisi bakmaktadır ve papazın dişi ağrımaktadır.
OYUNCULUK:Seçmelere gelen taşralı kızı anlatıyor.(Burada Meriç Benlioğlu'na bayıldım.)
BOĞULAN ADAM:Para karşılığında kendini denize atıp boğulma numarasını yaparak para kazanan adamın hikayesini anlatıyor.
İKİNCİ PERDEDE
BAŞTAN ÇIKARMA:Evli kadınları baştan çıkaran bir çapkının öyküsü
BİÇARE KADIN:Para sıkıntısı çeken hafiften sıyrık kadının banka memurunu delirtmesini anlatıyor.Funda POSTACI mükemmel bir oyuncu
UZLAŞMA:Bunu hatırlamıyorum sanırım anlatıcı olayı bağlıyordu çok fena da yanılıyor da olabilirim.Bu arada anlatıcı Taner BARLAS aynı zamanda da oyunun yönetmeni.


Son olarak tiyatro benim için her zaman sinemadan önce gelir.Tiyatro candır!!!

14 Şubat 2012

Dünya Öykü Günü

Genelde aldığım kitaplara adımı,aldığım yeri ve tarihi yazarım ama nedense Yekta Kopan'ın "Bir de baktım yoksun" adlı öykü kitabına bu notları düşmemişim.Ama kitabın ilk öyküsü olan Sarmaşık'ı nerede okuduğumu çok net hatırlıyorum.Anneannem Galata'da göz ameliyatı olacaktı.Ben de bir önceki gece Nilüfer'in Erenköy'deki evinde kalmıştım.Sabah erkenden çiftkatlı otobüse binip Taksim'e doğru yol almıştım,otobüsteki neredeyse herkes işe gidiyordu,her gün aynı koltuklarda aynı saatlerde uyuyor olmalarından belliydi.İşte herkes uyurken ben de o güzel hikayeyi okumuştum.
İkinci hikayeyi ise neredeyse bir sene sonra geçenlerde okudum Portobello 22'yi.Ve bugün dünya öykü gününde "Kırmızı" adlı öyküsünü okudum.Seviyorum Yekta Kopan'ın tarzını.Onun ayrıntıları betimleyişini...

Bana yeni kapılar açan kimseleri seviyorum.Edward Hopper'dan bahsediyordu bu öyküde.Ve ben Kompartıman adlı tabloya bayıldım.14 Şubat Dünya Öykü gününde bu güzel öyküyü okumak bana çok iyi geldi.Ve kütüphanemde ne kadar az öykü kitabım olduğunu görünce üzüldüm.
Tabi 14 Şubat ın başka güzel anlamları da var ta Japonya'larda olmasına rağmen güllerimi ihmal etmeyen güzel insan canım sevgilim var mesela:)Gerçekten sevip sevilmek bu dünyada herkesin doyasıya yaşamasını istediğim bir duygu...Sevgilerimle...